Demetra, 1877’de Büyükada’da doğmuş bir İstanbul Rum’u. Orta sınıf, varlıklı bir burjuva ailesinden geliyor. Babası ve ağabeyi Osmanlı devleti için çalışırken, ailesinin bazı üyeleri 19. yüzyılın Yunan isyanlarına katılmış; Büyük Yunanistan için savaşmış Yunan milliyetçileri. Demetra’nın kendisi de çocukluğundan itibaren bu fikirlerle yetişmiş. O bir Yunan milliyetçisi ve dindar bir kadın fakat aynı zamanda Avrupalı değerleri benimsemiş bir Batılı olarak görüyor kendisini. Oysa kendisi de sürekli tekrar etmeyi sevdiği o terimin, yani Orient’in, yani Şark’ın bir parçası, bir Doğu Rum’u. Şark âlemine Batılı Oryantalist’in baktığı yerden bakmaya onu teşvik eden şey acaba kendisini Batılı bir Yunan olarak görmesi miydi yoksa mecburen göçtüğü Amerika’da Amerikan ulusunun bir üyesi haline gelirken yaşadığı dönüşüm müydü? Eğer sebep bu dönüşüm ise o halde neden Amerikalı sufrajetler gibi o da kadın haklarını savunmuyordu? Neden Türk kadınlarının özgürleşme çabasını beyhude bulup küçümsüyordu? Demetra Vaka, babasının vefatıyla erken yaşında tanıştı yoklukla. Ailesi hakkında verdiği bilgi çok sınırlı olduğundan ailevi sorunlarını derinlemesine bilemiyoruz. Fakat evvelce yaşadığı tatlı ve çilesiz hayatın aksine birdenbire çalışmak ve hayatını kazanmak zorunluluğu ile karşı karşıya kaldığını biliyoruz. Aksi halde sevmediği bir adamla, görücü usulü bir evlilik yapmak zorunda kalacaktı. Önüne çıkan bir fırsatı değerlendirdi ve Sultan II. Abdülhamid’in, Amerika’ya konsolos olarak atadığı Mavrogenis Bey’in çocuklarının bakıcısı olarak 1894’te New York’a taşındı. Böylece hiç farkında olmadan ismi, doğum tarihi, hayat hikâyesi görece doğru bir şekilde tespit edilebilen ilk Rum kökenli Amerikalı göçmen kadın oldu. Zamanla göç hikâyesini yazan ve Amerika’da güç ve görünürlük elde edebilen ilk Rum kadınına dönüştü.
“Kadınlar, kader ortaklarımız ve çalışan dostlarımız! Bugün buraya erkek tiranlığının etrafımıza ördüğü kalın duvarda küçük bir delik daha açmak için toplandık. Doğası gereği kadın, yönetmek için yaratılmıştır. O sezgisi, şefkati, özverisi ve annelik içgüdüsüyle, yeryüzünün en yüce varlığıdır. Vahşi doğanın erkeğe verdiği tek şey ise güçtür! Bunun sayesinde kadınları kendine tabi kılmıştır. Artık başkaldırıp zincirlerimizi kıralım! Hep birlikte ayağa kalkıp bizi hâkimiyeti altına alan bu kaba güce meydan okuyalım! Hayat veren bizsek yasa koyan ve yöneten de biz olmalıyız. Erkek egemenliğine son!”
Demetra Vaka, 1877 Büyükada doğumlu bir İstanbul Rum’udur ve orta sınıf, varlıklı bir burjuva ailesinden gelmektedir. Fakat babasının vefatıyla yoklukla tanışır. Görücü usulü yapılacak bir evlilikten kaçıp Amerika’ya göçer ve burada gazetecilik yapar. 1901’de evine, İstanbul’a dönüp çocukluk arkadaşlarıyla, artık her biri zengin bir paşanın hareminde olan kadınlarla görüşür. Amerika’ya döndükten sonra da bu kadınları yazıp kitaplaştırır. Bunlar, varlıklı ailelerden veya esir pazarlarından gelen, altın kafeslerde, zengin paşaların konak ve saraylarındaki haremlerde ömürlerini geçiren kadınlar… Kimi halinden memnun, bir eli yağda, bir eli balda, eşinin diğer eşleriyle ve toplumsal düzenle dost ve mutlu. Kimi huzursuz ve sessiz lakin içinde fırtınalar kopuyor. Diğer haremlerin sessiz ve öfkeli kadınlarıyla, gümüşi renkte çarşaflar giyip konak salonlarında toplanıyor ve erkek egemenliğinden nasıl kurtulacakları hakkında planlar yapıyor, “şafak” sayıyor. Osmanlı kadınlarının özel yaşamlarına, haremlerine buyurun ve şaşırın.
Garanti Kredi Kartları
İşbank Kredi Kartları
Halkbank Kredi Kartları
Denizbank Kredi Kartları
Türkiye Finans Kredi Kartları
Vakıfbank Kredi Kartı ile Ödeme
Yapıkredi Kredi Kartları
Finansbank Kredi Kartları